20 Kasım 2012 Salı

Bergama Antik Şehri ( Pergamon Akropolis)






İzmir Bergama antik kentinde çektiğim karelerle tekrar karşınızdayım...

İzmir'de yaşadığımız yıllarda da defalarca istememe rağmen gerek zamansızlık gerekse hep bir koşturma içinde olduğumdan dolayı bir türlü Bergama'yı fotoğraflamak nasip olmamıştı.Bayram haftasına denk gelen bu uzun tatil sırasında, bu kez Bergama'yı atlamamak üzere kendime söz vermiştim.



 Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm  f/10 -  1/200  İso 100

 

Türkiye'nin en büyük ilçelerinden birisi olan Bergama, İzmir şehir merkezine 103 km mesafede olup,
İzmir-Çanakkale karayolu güzergahı üzerinde yer almaktadır.İzmir'den Bergama'ya her saat başı minibüsler hareket etmektedir. Bunun dışında bazı otobüs firmalarının da düzenli seferleri mevcuttur.

Bayram üzeri olması sebebi ile otobüs firmalarında yer bulamadığım için ben minibüs ile gittim.
Yaklaşık bir buçuk saatlik bir seyahatten sonra öğle üzeri 11:30 gibi Bergama'daydım. Gezim sırasında bana eşlik edecek olan aile dostumuz olan Güler abla ve Çağrı ile buluştuktan sonra hem biraz sohbet etmek hem de güneşin biraz alçalmasını beklemek için önce yemek yemeye karar verdik. Meşhur Bergama köftesi gerçekten nefisti...  
 
Kısa bir yürüyüşün ardından teleferikle antik kentin olduğu tepeye çıkacağımız başlangıç noktasına ulaşmıştık. Yaklaşık 4 dakikalık bir teleferik seyahatinin ardından Pergamon Akropolisi olanca ihtişamı ile bizleri selamlamaktaydı.Açık hava müzesi niteliğindeki antik şehir girişinde müze kart satışı yapılmakta. Benim gibi müze ve ören yerlerine gitmeyi seviyorsanız bir senelik müze kart almak mantıklı. Bu seneki fiyatı 30 TL idi.
 
Ekim ayının ortalarında olmamızdan dolayı hava tam da hayalini kurduğum gibi güneşli ve ılıktı. En önemlisi gökyüzünde tam da istediğim gibi parçalı bulutlar fotoğraf için muhteşem bir fon oluşturuyordu. Bu tarz antik kalıntıların olduğu mekanların bulutsuz, masmavi gökyüzü altında  fotoğraflanması bana pek keyif vermediğinden olsa gerek gökyüzündeki bulutlar doğru zamanda buraya geldiğimin kanıtı gibi antik şehrin üzerinde toplanmaya başlamıştı.  
 

 

 
    Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10 - 1/320 İso 100  
 
Ege için turizm sezonunun sonlarına yaklaşmış olmamıza rağmen etrafta çok fazla Japon turist olması şaşırtıcıydı. Her birinin elinde fotoğraf makinesi bir çoğu anı fotoğrafı peşinde... Hal böyle olunca her sütunun önünde bir turist olduğundan fotoğraf çekmek için onların antik şehirden çıkmasını beklemekten başka çare kalmadı. Vakitten tasarruf olması için önce kafamda kadrajları oluşturdum, açıları kontrol ettim.Grup bir süre sonra rehberlerinin öncülüğünde antik şehirden çıkış yaptı. Koca şehirde üç kişi kalmıştık... 
 
 
  Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10 - 1/250 İso 100
 


Ön planda sütun parçalarının döküntüsü ve arkada tüm ihtişamı ile Traianus Tapınağının dimdik, sapasağlam duran sütunları...
 
 
   Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10 - 1/200  İso 100  
 
 
 

 
Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10 - 1/40  İso 100





         Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10 - 1/100  İso 100  



 
 
 
Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/11 - 1/50  İso 100 
 
 
 
Şimdi depo olarak kullanıldığını sandığım kemerli dehlizler zamanın sanatsal mimarisinden izler taşımakta.Işık-gölge ve perspektif açısından son derece enteresan bir mekan olmasından dolayı güzel fotoğraf veren bu dehlizlerde fazlaca vakit geçirmek gerekiyor.Keza ilk girdiğimizde güneşin açısından dolayı duvarlarda parçalı ışık mevcutken,ikinci sefer girdiğimizde o keskin ışık gitmiş yerine daha yumuşak ve homojen olan bir ışık gelmişti.

 Bazen çektiğimiz ya da çekeceğimiz şeyin etrafında tur atmak ve tekrar tekrar kontrol etmek sonradan yaşanılacak hayal kırıklıklarının önüne geçebilmekte.



 
  Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/5,6 - 1/40 İso 125 




 


Modelliği için Çağrı'ya teşekkür ederim. İstediğim kareyi yakalamak için onu biraz koşturduk...


 

 
 Canon Eos 7D - Canon 24-105 f/7,1  - 1/50 İso 100
 
 
 
 
 
Canon Eos 7D - Canon 24-105 f/5,6  - 1/50 İso 125
 
 
 
 
Dünya üzerindeki en dik amfi tiyatro olan Pergamon Amfi tiyatrosu ve Bergama ilçe manzarası...

  
 
Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/13 - 1/100 İso 125
 

Polarize filitre ile güneşe 90 derece açı ile çekilen karelerde hem gökyüzü hem de bulutların yoğun kontrast rengi altında amfi tiyatro bir başka güzel gözüküyordu.
 

 


 
Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/11 - 1/200 İso 125
 
 
 
Ön planda yıkılmış sütunlar, arka planda Bergama Kızılvadi,gökyüzünde giderek çoğalan bulutlar...
Üç kareden HDR.

 


 

 Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10  ( 3x Hdr )
 

 
Gökyüzündeki bulutlar artık iyice kararmıştı, 'bir gökkuşağı çıksa ne güzel olur şimdi' derken Kınık Baraj Gölünün üzerinde beliriveren gökkuşağı günün son karesi olarak arşivdeki yerini alacaktı...
 
  

 

Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/10 (3x Hdr)

Sanki yağmur fotoğraf çekiminin bitmesini beklermiş gibi biz antik şehirden çıkarken öyle şiddetlendi ki, yürüyerek çıktığımız yolda eski bir rum evinin kapı sarnıcında yaklaşık yarım saat bir araç geçmesi için beklemek zorunda kaldık.

 



Canon Eos 7D - Sigma 10-20 Hsm f/5,6 - 1/125
 


 
Bergama mutlaka görülmesi gereken bir yer. Bu sefer vakit yetmediği için Kızılavlu'yu çekme fırsatım olamadı. Akşam bastıran sağanak yağmur eşliğinde Begama'ya veda edip Ayvalık-Cunda'ya gitmek üzere yola koyuldum.

 



 

 
 
 
 
 
 
Not: Fotoğrafların üzerlerine tıklayarak daha büyük boyutta izleyebilirsiniz... 

















14 Eylül 2012 Cuma

Antalya Elmalı'da Fotoğraf Peşinde

 
 

Sonbaharın ilk günlerinde yine fotoğraf için düşmüştük yollara. Bu sefer Antalya'nın Elmalı ilçesinden fotoğraflarla karşınızdayım.

Elmalı, Antalya'ya 110 Km mesafede olup, Antalya - Korkuteli karayolu üzerinden gidilebildiği gibi, sahil yolunu kullanarak Antalya-Kaş yolu üstünden de Elmalı'ya ulaşmak mümkün.Yollar oldukça düzgün. Antalya'dan Elmalı'ya düzenli olarak minübüs seferleri mevcut.

Elmalı, adından da anlaşılacağı üzere elması ile meşhur güzel bir kasaba.Türkiye'de üretilen elmanın %12 si burada yetişmekteymiş.Her türlü meyvenin yetiştiği bereketli topraklarda, tarımdaki gelişmelere paralel olarak ürün çeşitliliği artmış. Tüm akdeniz bölgesinde olduğu gibi burada da seracılık çok gelişmiş durumda.Bu sayede kış aylarında dahi sebze üretim yapılabilmekte.

 
  
 
 
Canon Eos 7D - SIGMA 10-20 mm F/4-5.6 EX DC HSM 
10 mm - f/22 - 80 sn. (ND110 Filitre ile)  
 
 
 
Elmalı'nın kuruluşu Likya'lılara kadar uzanmakta.Zaman içinde Roma İmparatorluğu'nun, Bizans İmparatorluğu'nun, Selçuklu Devleti'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmış ve bu medeniyetlerin hemen hemen hepsinden izler taşımakta.


Yörede görülmesi gereken yerlerin başında Tarihi Ömer Paşa Camii gelmektedir.

 
 
Canon Eos 7D - SIGMA 10-20 mm F/4-5.6 EX DC HSM  
(Polarize filitre kullanılmıştır) 
 






 

Kent meydanındaki Ömer Paşa Camii, zamanın Osmanlı Paşası Ketenci Ömer Paşa tarafından 1602 yılında yaptırılmış. Klasik Osmanlı mimarisinde yapılmış, üzeri tek kubbe ile örtülmüş, kare planlı ve tek minareli, oldukça zevkli işlemeler ile süslü,ahşap ve kesme taş işçiliğinin bir arada sergilendiği tarihi yapı, 1929 yılında minaresine yıldırım düşmesi neticesinde hasar görmüş ve uzun yıllar bakımsız kalmış. 1938-1942 yılları arasında yapılan restorasyon çalışmaları ile eski ihtişamına kavuşmuş, sadece Elmalı'nın değil Antalya bölgesinin en eski ve en büyük tarihi yapısı olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
                                                                             




                      


Caminin içerisinde hemen cami duvarına bitişik olarak yapılmış bir türbe ile karşılaşıyorsunuz. İlk akla gelen burada camiyi yaptıran Ketenci Ömer Paşa'nın yattığı.Fakat burada Ömer Paşa değil onun Şeyhi, Ahi Baba yatmaktaymış. Uzun yıllar burada yatan zattın Ömer Paşa olduğu sanılmış oysa Ömer Paşa, Elmalı'dan sonra Trabzon valiliği yapmış, daha sonra görev yaptığı güneydoğu illerinden birinde vefat etmiş. Camii kayıtlarında da yer alan 'Ahi Baba’nın türbesinde hizmet edene yevmiye bir dirhem' yazısından yola çıkılarak yapılan araştırma sonucunda,burada yatan zattın Ahi Baba olduğu kesinleşmiş.


       
 
 
 
Yörenin bir diğer ilgi çeken tarihi yapısı Bey Hamamı'dır.1600 lü yıllarda yapıldığı söylenen hamam günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış,sessiz ve sakin bir şekilde halen yöre halkına hizmet vermekte...
 
 
   
 
                      





Tüm Hamam fotoğraflarında Canon Eos 7D - SIGMA 10-20 mm F/4-5.6 EX DC HSM  kullanılmıştır

Nasıl Çekildi:  Şunu belirteyim ki, hamamda fotoğraf çekmek gözüktüğü kadar kolay değil. Öncelikle ekipmanınız konusunda risk almak istemiyorsanız bu işe kalkışmayın derim. ( Canon 7D nin ısı,su ve neme karşı dayanıklı olması sayesinde gönül rahatlığıyla bu çekimleri yapabildim)
 
Hamam içindeki ısı ve su buharı içeri girdiğiniz ilk andan itibaren önünüze bir takım engeller çıkartıyor. Birincisi objektif ve vizörünüz buğulandığı için hiç bir şey göremiyorsunuz. Bir kaç dakika içinde makine ortam ısısına ve içerdeki neme uyum sağlamış oluyor.Arada buğulanan objektifi ve vizörü kuru ve yumuşak bir bez yardımı ile silmeniz gerekse de keyifli kareler için katlanılmayacak bir durum değil...
 
Bu fotoğrafları çekmek için tellak ve içerideki beyefendiden çekim için izin aldığım için istediğim açılardan değişik fotoğraflar çekmem sıkıntı olmadı. Yine de hamam gibi mahremiyet içeren bir konuda elimden geldiğince ışığı dikkatli kullanarak en azından yıkanan kişinin çok fazla belli olacağı yakın planlarla çalışmamaya özen gösterdim.

Gerçekten sıcaktı...Yaklaşık yarım saat süren çekim sonrasında dışarıdaki güneşli hava bile bana serin geldi. :-) 


Zaman zaman sizlere de olmuştur.Çekeceğim fotoğraf kareleri bazen kendiliğinden karşıma çıkıverir. O sabah, Elmalı'ya girerken minübüsün camından görüp de keşke fotoğrafını çekseydik dediğimiz ilginç giyimli,şapkalı ve yöre insanı ile farklı bir görüntüye sahip pala bıyıklı amca yaklaşık yarım saat sonra çay içmekte olduğumuz kahveye geliverdi. Kısa tanışma faslından sonra çekim için daha uygun olacağını düşündüğümüz kendi evinde buluşmak üzere vedalaştık.Yusuf amca kameralara yabancı olmayan, fotoğraf çektirmekten hoşlanan ve üzerindeki kıyafetten de anlaşılacağı üzere aslında biraz ilgi isteyen ve bunu hakeden bir amcamız. Evinin duvarlarında bizden önce onu keşfetmiş fotoğrafçı arkadaşların çekmiş olduğu fotoğraflar dikkatimizi çekiyor. Yusuf amca meğer daha önceden meşhur olmuş...




 
 
Doğal pencere ışığında, biraz da yaşadığı ortamı anlatabilecek geniş plan çekimlerden bir kare 
 
 
 
                                                                                               Canon Eos 7D - Canon 85mm f/1,8
 
Evin koridorunda reflektör,flaş ve doğal ışık ile çekilmiş portre çekimlerim.
 
 
 
 
       Canon Eos 7D - Canon 85mm f1/8
 
 
 
 
Yusuf amca ile vedalaşıp daha önceden planlamış olduğumuz Likya Şarapçılık  bağlarını ve üretim tesisini ziyaret etmek için yola koyuluyoruz.
 
 
Mevsim itibariyle bağbozumu zamanına gelen ziyaretimizde hem şaraplık üzüm üretimi hem de şarap imalatı ile ilgili bilgiler alma fırsatımız oldu. Likyalılar zamanında yörede şarap üretimi yapıldığı bilinmekte.Tarihin akışı içinde neredeyse unutulmuş olan şarapçılık Likya Şarapçılık firmsının sahibi Burak Özkan sayesinde küllerinden doğmuş.Uzun yıllar yurt dışında bu işin eğitimini aldıktan sonra yörenin şarap üretimine uygun özelliklerde olduğunu gören Burak Özkan bölgede şaraplık üzüm yetiştirmeyi başarmış ve bu işi yıllar içinde geliştirerek ürettiği şaraplar Avrupa'da düzenlenen  yarışmalarda birincilik ödülü almayı başaracak düzeye getirmiş...
 
 
  
 
Canon Eos 7D - Tamron 70 -300
 
Firma yetkilisinden almış olduğumuz şarap üretim bilgilerinin ardından ,şaraphane yakınlarındaki bağları gezmeye gidiyoruz.Gökyüzündeki parçalı bulutlar, çekim esnasında bize güzel ışık oyunları oynadılar,arka plandaki ovanın yeşili karşısında kayıtsız kalamazdım.
 
 
 
 
 
Bağlar son derece düzenli ve planlı bir şekilde kurulmuş. Her üzüm cinsini belirten tabelalar tattığımız üzümün hangi cins olduğunu öğrenmemizi sağladı. Birçok çeşit şaraplık üzümün tadına bakma şansımız oldu.
 
 
 
 
 
 
  
 
Elmalı, gerek tarihi mekanları gerekse de misafirperver yöre halkı ile fotoğraf açısından son derece keyifliydi. Bu kısa süre içinde çektiğimiz karelerin dışında aklımızda kalan çok fotoğraf oldu. En kısa sürede tekrar ziyaret etmek istediğim yerlerin başına yazdım. Umarım keyif aldığım bu kısa geziden çektiğim fotoğraflar ile sizlere de aynı keyfi yaşatabilmişimdir.
 
 
 
 
 
Not : Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyük hallerini izleyebilirsiniz... 
 
 
 
 
 
 

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Tarihin İzinde - Side Antik Kenti






Uzunca bir aradan sonra tarihi Side antik şehrinden çektiğim karelerle karşınızdayım...
Side, Antalya kent merkezine 78 km mesafede Manavgat ilçesine bağlı bir turizm beldesidir.

Antalya'nın  belki de en eski turizm merkezi olan Side, Manavgat'a bağlı olmasına rağmen beldesi olduğu ilçeyi bir çok açıdan geride bırkmış durumdadır.Side'nin ve Side'lilerin ilçe olma taleplerinin artık biran önce karşılık bulması gerekliliğini bir kez daha buradan duyurmuş olalım. 

İ.Ö. 7. yüzyılda Batı Anadolu'da yaşayan Kymeliler tarafından kurulduğu söylenen Side, o yıllarda kullanılan yerel dilde 'Nar' anlamına gelmektedir. Nar, Anadolu'nun bereket sembollerinden olup Roma İmparatorluk dönemine dek şehrin sembolü olarak Side sikkelerinde de kullanılmıştır.

Side'deki kalıntılar, 1947 yılında İstanbul Üniversitesi'nde görev yapan merhum Prof.Dr.Arif Müfit Mansel ve ekibinin yaptığı kazılar neticesinde gün ışığına çıkarılmıştır.Bu tarih, kendi halinde bir köy olan Side'nin, bir anda tüm dünyanın ve arkeoloji meraklısı turistlerin ilgisini çekmeye başlayarak,tanınan bir turizm beldesi haline gelmesinin de başlangıcı sayılabilir.Yani Side, günümüzdeki popülaritesini, denizi, kumun ve birbirinden ünlü turistik tesislerinden önce  Roma imparatorluğu'ndan kalma tarihi kalıntılara borçludur diyebiliriz. 

Side tarihi kalıntıları içindeki Apollon Tapınağı, bulunduğu konum ile günümüzde antik şehrin sembolü niteliğindedir.Denizden gelen yabancıları karşılar gibi  olanca ihtişamı ile beş sütun üzerinde yükselen tapınağın kapısı, gün batımında oldukça güzel fotoğraf vermektedir.


Turizm sezonunun yoğun olmadığı kış aylarında daha rahat fotoğraf çekme imkanı sunar Side antik kenti.Yaz sezonunun başlamasıyla çoğalan turistler, özellikle gün batımı saatlerinde bu muhteşem mimariyi fotoğraflamak için buraya akın etmektedir.


Fotoğraf için kesinlikle kış sezonu tercih edilmelidir. Aksi taktirde fotoğraf çekmek ve çektirmek için orada bulunan ziyaretçilerin kadrajınıza girmesi neredeyse kaçınılmaz olacaktır. Madem kaçış yok, o halde o ziyaretçileri mümkün olduğunca estetik bir şekilde, konu bütünlüğünü bozmayacak bir kompozisyonla fotoğraflamanın yolları aranmalıdır...


  Canon Eos 7D - Sigma 10-20


Çekim Hikayesi :
Tanımadığım kırmızı elbiseli bayanı az ilerden gördüğümde kafamdaki kompozisyon hemen oluşuvermişti. Geniş açı lens kullanarak ön planda kırmızı elbiseli modeli, arka plandaki tarihi  sütunlu tapınak kalıntılarını izlerken çekecektim. İlgi merkezi, gerek rengi gerekse kadraj içinde kapladığı alan itbariyle kırmızı elbiseli model olacağı için arka plandaki insan kalabalığı bir nebze olsun unutulacaktı... Bir süre oyalandıktan sonra kadraj ve kompozisyon hemen hemen tamamdı. Bir tek çekim anında modelin duruşuna nasıl müdehale edebileceğimi düşünüyordum ki modelim olan kırmızı elbiseli bayan, sol omzunun üzerinden doğru sütunlara bakmak için kafasını çeviriverdi ve    'Klick'...

Tek atışta istediğim kare ve deklanşör sesi ile bana dönen modelime bir teşekkür gülümsemesi...






Oldukça büyük bir alana yayılmış bir açık hava müzesi görünümündeki antik şehir, iç kısımlarda farklı güzelliklerle karşımıza çıkmaya devam ediyor... Birçok antik kentte görmeye alıştığımız ihtişamlı sütunların arasında ilerlerken, üzerine basarak yürüdüğümüz devasa taşların nasıl taşındığı ve buraya nasıl yerleştirildiğini hayretler içinde izlerken, yolun iki tarafında açmış olan kırmızı gelincikler, binlerce yıllık tarihi kalıntıların arasında bile hayatın devam ettiğini hatırlatır gibiler..  





Canon Eos 7D - Sigma 10-20


Agora, şehirle ilgili tüm politik,dini,ticari her türlü faaliyetlerin gerçekleştirildiği, tüm kamu binalarının etrafında sıralandığı kudretli yapı. Günümüze gelebilen duvarları, devletin gücünü göstermesi açısından önemli...









Hastane binasının duvarlarının yıkılmış kısımlarından antik şehri fotoğraflarken ışık ölçümünü asıl çekmek istediğimiz, dışardaki aydınlık alandan yaptığımızda yıkık duvarlar fotoğrafımıza doğal çerçeve oluşturmakta.




Canon Eos 7D -Canon 24-105 f/4 L


Sıcak yaz akşamlarında Side çarşısında akan insan seli... 

Kimi günbatımında lezzetli bir yemek peşinde, kimi hediyelik eşya satan birbirinden renkli vitrinleri izleyerek akşamın keyfini çıkartmakta. Burada gezerken turizme yeni başladığım yıllar aklıma geldi. 1990 yılıydı Alman ve İngiliz turistlerin sayısının çokça olduğu, avrupa ülkelerinin krizle tanışmadığı yıllardı. Herşey dahil sistemi henüz keşfedilmemiş, para harcayan turist sebebi ile çarşı esafının  yüzünün güldüğü güzel yıllardı...Her geçen sene sayı arttı... Otel sayıları,yatak sayıları, gelen turist sayıları... Sonra daha önce bilmediğimiz,alışık olmadığımız bir turizm hareketi başladı... Para harcamayan, otelinden çıkmayan, güzel ülkemizin doğal güzelliklerinden bile bi haber olarak geldiği gibi havuz, deniz ve açıkbüfe meraklısı geldiği gibi otele giren ve dışarıya adım atmadan ülkesine dönen bir turist kitlesi...

Kalabalığı arkamızda bırakıp ana cadde boyunca otoparktaki aracıma doğru yavaş adımlarla yürürken ardımda bıraktığım kalabalığın fotoğrafını çekmek istedim birden. Bu kalabalığı,sanki bir borudan akan su gibi cadde boyunca akan insana selini fotoğraflamalıydım...Caddenin üst tarafı eğimden dolayı güzel fotoğraf imkanı veriyordu. Kalabalığa aldırmadan deklanşöre bastım.

Hava yavaş yavaş kararırken veda vakti gelmişti. Antalya'ya kadar 78 km direksiyon sallayacaktım.
Hoşçakal Side, hoşçakal Apollon...

Daha uzun yıllar ayakta kalmalı bu antik şehir, ayakta kalmalı ki bizden sonraki nesiller tarihte yaşanmış olanları kitaplardan değil, tarihin tam içine daldıkları bir rüya gibi görerek,yaşayarak öğrenebilsinler...




Not: Fotoğrafların üzerine tıklayarak daha büyük boyutta izleyebilirsiniz...












11 Mayıs 2012 Cuma

Kaş Sokaklarından...

 

23 Nisan tarihini fırsat bilip Kaş'ta üç günlük bir tatil yaptım. Kaş sokaklarında çektiğim karelerle tekrar karşınızdayım.









Antalya'dan Kaş'a gitmek için önümde iki alternatif vardı. Birincisi Korkuteli üzerinden km olarak daha kısa olan yayla yolu , diğeri Kumluca-Demre sahil şeridini takip ederek giden virajlı ama manzaralı sahil yolu... Korkuteli üzerinden gidersem kendimi tatile çıkmış gibi hissedemeyecek
olduğumu bildiğimden olsa gerek uzun ama manzara açısından insanı büyüleyen sahil yolunu tercih ettim. İş çıkışı bir önceki kşamdan hazırladığımız arabamıza binerek yola çıktığımızda saat 17:00 yi gösteriyordu. Bizim gibi üç günlük tatili fırsat bilen herkes güneye mi gelmişti ne , şehiriçi trafiği herzamankinden daha yoğundu. Allahtan Kumluca'dan sonra deniz ve batmakta olan güneşin muhteşem birlikteliği bize yaşadığımızı ve artık tatilde olduğumuzu hatırlattı. Yolculuğun devamı, yeni yerler görmenin heyacanı ve bizi bekleyen güzel fotoğrafları çekebilmenin umudu ile çabucak geçiverdi.



Demre - Antalya arasında görülmeye değer küçük kumsallar var. Masmavi denizi ve altın renkli kumsallarıyla yol boyunca sizi çağıran birçok koyun yanından geçip giderken, durup iki dakika bile olsa bu muhteşem manzarayı seyretmeden ve tabi fotoğraf çekmeden yapamıyorsunuz.






Nihayet akşam 20:30 gibi Kaş'ta kalacağımız otelimize ulaşmıştık. Artık tatilin ve Kaş'ın keyfini çıkarmanın zamanı gelmişti.

Çukurbağ Yarımadasında yer alan Aquapark oteli mütevazi, temiz odalarının yanısıra muhteşem manzarası ile Kaş'ta konaklama açısından iyi bir alternatif. Klasik otel binalarının aksine 30 dönüm bir arazi içine yayılmış bağımsız bloklardan oluşan bir yapısı var. Eşim de benim gibi otelci olduğu için zaman zaman gittiğimiz tesislerin eksiklikleri ve hizmet kusurları ister istemez gözümüze batıyor. Bir nevi mesleki deformasyon. Bu sefer otelci gözüyle değil, dalış ve gezmeye giden bir turistin beklentileri ile bakmaya çalıştık tesise. Lezzetli yemekler,temiz çarşaflar ve güleryüzlü, misafirperver çalışanlar daha ne olsun...






Sabah kahvaltımızı bu manzara eşliğinde açık havada yapmak muhteşemdi. İki haftadır uyguladığım rejim programım mecburen rafa kalkmıştı.



Kaş'ta konaklama için temiz küçük aile pansiyonlarından  lüks butik otellere kadar birçok alternatif mevcut. Yaz aylarında yatak kapasitesinin tamamı neredeyse dalış turizmi için gelen yerli yabancı turistler tarafından aylar öncesinden doldurulduğu için rezervasyon yaptırmadan gitmemenizi tavsiye ederim.


















Kaş sokaklarında dolaştığınızda, otantik dükkanlar ve fotoğraf açısından çok keyifli örnekler yakalama şansınız olacaktır.Sıcak kanlı esnaf, elinizde makinanızla sizi gördüğünde önce gazeteci sanıp çekingen davrasa da biraz sohbet ettikten sonra hemen çay ikramında bulunuyorlar. Birçoğu tadilat görmüş eski Kaş evlerinden bozma dükkanlarda turistik eşya anlamında heryerde rastlanılan ürünler yanısıra çok farklı el işçiliği ürünler de bulmanız mümkün. 












Kaş sokaklarında hiç birşey sıradan değil.Renkler ve mimari işçilik adına çok değişik örneklerle karşılaşmanız mümkün. Çivit mavisi bir kapının önünde seramik ve camdan yapılmış balık figürleriyle Kerasus adlı dükkan da bunlardan birisi.

Oğlumun kıyafeti ile de güzel bir bütünlük oluşturdu doğrusu.





Kaş sokaklarında gezerken çocukluk arkadaşım Mine ve onun şirin, güzeller güzeli kızı Simirna ile karşılaşmak gezinin en büyük sürpriziydi. İlk defa keşfettiğim bir yerde karşıma çocukluk yıllarımdan eski bir dostun çıkıvermesi ne güzel bir tesadüftü. Mine ve eski bir rehber olan eşi şehir hayatının koşturmacasından sıkılıp Kaş'a yerleşmişler, aslında şehirde yaşamaktan yorulan birçok kişinin hayalini kurdukları bir hayata yelken açıp kendi işlerini yapmaya karar vermişler.Şimdi çok keyifli, çok farklı %100 pamuklu kıyafetlerin satıldığı Minelli adında bir butik işletmekteler ve Kaş'ın o dingin coğrafyasında kızları Simirna'yı huzur içinde büyütmenin tadını çıkartıyorlar.




















Rengarenk sandalyeleriyle limandaki bu cafe günün ilerleyen saatlerinde gelecek misafirlerine hazırlanıyor.








BUSY BEES : Bu ismi aklınızda tutun...Yıllar önce Kaş'a yerleşen dört Amerikalı bayan, yardıma ihtiyacı olan çocuklar için gönüllerini ve tüm enerjilerini ortaya koyarak gençlere taş çıkaracak işlere imza atıyorlar. Şimdiye kadar dializ makinası,tekerlekli sandalye, eğitim gereçleri ve bir sürü şey yapmışlar Kaş için.Hepsi gazete kupürlerinde belgeli. Elime alıp incelediğim doyada yaptıkları işlerle ilgili bir çok belge ve gazete kupürü var.Kaş'ta yaşayan herkes onları benimsemiş ve onlar artık bizden biri gibi olmuşlar.

23 Nisan dolayısı ile düzenlenen kermeste kıyafetten ev eşyasına,ev yapımı muhteşem keklerden reçellere kadar pek çok lezzetli ürünü bu amaç uğruna satıyorlardı.Yıllardır yaptıkları işleri taktir eden Kaş halkı da standı bir saniye boş bırakmadan onlara destek oluyorlardı. Takdir etmemek mümkün değil. Bir sonraki sefere onları evlerinde ziyaret etmek için sözleştik ve bu güzel insanlarla vedalaşarak Kaş sokaklarındaki gezimize son verdik.









Kaş'a yapmış olduğum kısa geziden aklımda kalanlar kısaca bunlardı. Tekrar gitmeyi arzu ettiğim bir yer olarak hafızamda kaldı Kaş. Mutlaka gidilmeli ve görülmeli...